Anamur Halkoyunları

 

 

Anamur yöresinde oynanan oyunların, çeşitli kaynaklardan derlenmiş hikayeleri ve sözleri aşağıda yer almaktadır.

 

Anamur Yolları

Anamur'un Kızılca Köyünde yaşamış olan Kanuni Ahmet Çavuş isimli şahıs, Balkan harbine gider. Savaşa giderken de köyde  sevdiği kızı bırakmıştır. Aradan zaman geçer ve köye  haber gelir Ahmet Çavuş savaşta öldü diye.... Bunun üzerine yaylada bıraktığı sevgilisine başka talipliler de bulunmaktadır. Ahmet Çavuş'un ölüm haberi üzerine kızı başka birisine verirler ve Anamur'a gelin gönderirler.

Oysa Ahmet Çavuş savaşta ölmemiştir. Yakınına düşen bir şarapnel parçası ile yaralanmış ve sağ dizinden aşağısı kesilerek yerine ağaçtan yapılma takma bir ayak takılarak sahra hastanesinin birinde tedavi edilmiştir.  Tedaviden sonra sevgilisine  kavuşmak hayaliyle köyüne geri dönmüştür. Tabi ki köyde acı haberi alır. Sevgilisi Anamur'a gelin gönderilmiştir. Bunun acısına dayanamayan Ahmet Çavuş takma bacağıyla köyünden Anamur'a kadar gayrak, çakıllı taşlarla dolu yollardan Anamur'a kadar yürümüştür. Beste ve sözlerinin kendisine ait olduğu söylenilen İşte bu türkü Ahmet Çavuş'un yolda çektiği acıları dile getirmektedir.

Oyun incelenirse, normal yürüme hareketi ile başlar ve türkü kısmı gelince sanki bir topalın yolda yürüyüşünü andırıcasına kırılma hareketleri ile devam eder. Kısaca oyunun öyküsü ile oyunda kullanılan hareketler tamamen uyuşmaktadır....

Anamur yolları yar yar 
Yar yar amman... 
Gayrak ta çakıllı a canım 
Sürmelim ben yandım amman...

Bende bir yar sevdim
Yar yar yar yar amman 
Uyar da akıllı a canım 
Sürmelim ben yandım amman 

Anamur üstünü 
Yar yar yar yar amman 
Duman da bürümüş a canım 
Sürmelim ben yandım aman

 

İrfani

İrfani  Anamur'da yaşamış bir halk ozanıdır... 18.Asrın 2 yarısında yaşadığı bilinmektedir. İrfani için 1844(?)-1894(?) yılları arasında yaşadığı söylenmektedir. Fakat doğum ve ölüm rakamları kesin değildir. Ancak bir 18. asır halk ozanı olduğu halk tespitleri ve cönklere göre açıktır. Silifke'li aşık Natuvani ile aynı dönemde yaşadığı halk arasında bilinmektedir. Ayrıca İrfani'nin Anamur'un Gölgeli köyünden olduğu da  varsayımlar arasında yer almaktadır. Zamanın beyliğinin hizmetinde yaşadığı şiirlerini sazı eşliğinde söylediği için aşık edebiyatının saz aşıkları arasında yer alır. Kendisi Taşeli yörüklerindendir. 18 Asrın göçebe ya da yarı göçebe ortamının ozanlarından olan İrfani için bir güzelleme ozanı da diyebilmekteyiz. Bu tür şiirler sevginin ve bir güzelin övgüsünü işler Kısacası ana konusu sevgidir....

Ozanın aşk hikayesi de dillerde şöyle anlatılmaktadır:

Anamur'un Gölgeli köyünde güzel bir kız varmış..Kız ise bir ağa kızıymış. İrfani ise Bir halk aşığı.... Bu kıza tutulmuş.Ona yakın yerlerde gezmeye başlamış.Netice de ateş bacayı sarmış. Fakat yörük ağası olayı öğrenince kızı dışarı bırakmaz, aşığı köy yakınlarına sokmaz olmuş. Bir gün ayrılık acısının verdiği ateşle köye gelen İrfani bir tepeden sevdiği kıza şöyle seslenmiş;

Varın söyleyin İrfani ye de 
Yarini övmesin...yar yaar 
Tarasın zülfünü de yere değmesin vurgunum
Guzum a guzum..... 

Uzak yoldan geldim de 
Gayet yorgunum yar yaaar 
Yorgun değilim de kaşlarına 
Guzum a guzum.....

Düz bas kunduranı da
Yer incinmesin
Yar yandım ooooof....

 

Gasavet

Gasavet; gam, keder, sıkıntı anlamını taşımaktadır. Yazı yaylada, Kışı sahilde geçiren yörük insanının göçleri gibi düğünleri de bir başkadır.... Düğün hazırlıkları günler öncesinden başlar. Kızlar dibeklerde keşkek için darı döverlerken, erkekler odun taşırlar düğün evine... Aynı yerlerde yavuklular içinde türküler söylenir, oyunlar oynanır...

Haftanın Perşembe günü gelin indirme günüdür... Çünkü Cuma akşamı dine olan saygıyı ve evliliğin mutlu süreceğine inanılır. Pazartesi çalgılı nişan gider. Çarşamba gelini çeyizi yüklenir, böğür çanlı develere ala kilimler süslenir. Çalgı eşliğinde gelin evine yollanır. Akşamları ise düğün evinin cümbüş ve eğlence zamanıdır. Hazırlanan çeşitli yemekler ve ana yemek olan keşkek gelen konuklara ikram edilir. Kızlar bir tarafta oyunlarını oynarlar. Bu oyunlar genç delikanlıların yüreklerine bir kor gibi iner... Bu korlar yeni bir gönül oyunun başlangıcıdır. Böyle bir düğünde belikleri belini döğen kara gözlü, elma yanaklı, kiraz dudaklı bir kıza genç delikanlı gönlünü kaptırır. Ancak kızdan bir türlü karşılık göremez içine sıkıntı (Gasavet) düşer... İçindeki acıları türkülere döker, Oyun olur ayaklarda...

Yatamadım Gasavetten
Aman aman ooof...
Meraktan vay...

 Aşk ataşı, çıkmaz oldu
Aman aman oooof..
Yürekten vay...

Bittimi ola bizim elin
Aman aman ooof...
Söğüdü vay...

 

Danışman

Anamur yöresi halk oyunlarının çıkış noktasından biri olarak daha önce de değindiğimiz Danışman adı verilen yerin ismi ile anılır. Burası Anamur'un 6.km batısında ovadan biraz yüksekçe denize bakan bir düzlüktür. Selçuklulardan yakın zamanımıza kadar burası eğlence yeri olarak kullanılmakta imiş.. Yayla göçünü başlayacağı Nisan ayı ortalarında bu yer çevredeki yörük obaları ile dolar taşar, davulların, kavalın, kabak kemanenin sesi Toroslarda yankılanırmış...

Önce çevredeki beyler gelir yerleşirlermiş Danışmandaki kıldan çadırlarına..daha sonra Toroslar'daki beyler birer birer inerlermiş..Kılcar giysili çobanlar yağ, peynir getirirlermiş develerle sürmeli koçlar kesilir, avlana keklikler kızartılırmış canlıları öterken yamaçlarda...Saz ustaları yörenin, Karacaoğlan'ın türkülerini çalar söylerlermiş..Kıbrıs'tan getirilen Rum dilberleri dökülüp saçılır, bel kırarlarmış...Al yanaklı, kiraz dudaklı güzeller kara gözlü yörük gençlerinin yüreklerine ateş düşürürlermiş.. Bir hafta süren yemekli eğlenceler, bir yaz boyunca yaylalarda dilden dile dolaşırmış..İşte bu türkü de Danışman eğlencelerinde ortaya çıkmıştır....

İndim gittim Danışman'ın düzüne

Lanet olsun çirkinlerin yüzüne haydi

Haydi, Haydi atamaz oldum haydi

Danışman'ın cümbüşünden yatamaz oldum

 

Ayşe gelin yeni gelmiş yayladan

Hoş geldine varamadım haydadan haydi

Haydi, haydi atamaz oldum haydi

Danışman'nın cümbüşünden yatamaz oldum

Evlerine varamadım köpekten

Al uçkuru çözemedim göbekten haydi

Haydi haydi atamaz oldum

Anamur'un sıcağından yatamaz oldum

 

Gün görünmez menengicin dalından

Kimse bilmez ben garibin halinden haydi

Haydi haydi atlı da geliyor

Şu kızın nağmeleri de tatlı da geliyor

 

Sarı Kız

Anamur'da insanın az, toprağın çok olduğu dönemlerde bir başkaymış yaşamanın anlamı... Dertlerin az neşenin bol olduğu günlerde aileler bir araya gelirler, eğlenceler düzenlerler, yiyip içerler olan dertlerini de paylaşırlarmış.Bu eğlenceler geçlerin birbirlerini görüp beğenmeleri için de vesile olurmuş.

Sarı kız adı ile anılan sarı saçlı, elma yanaklı bir güzel varmış.Sazın, sözün kaynağıymış sarı kız. Eğlencelerde de ceylan gibi seken sarı kızın beğenisini kazanmak isteyen yiğitlerin akıllarını alırmış. İşte bu sarı kız için türküler yazılmış, oyunlar oynanmış...

 

Sarı kızın sarı saçı sallansın

Öptük sıra şeker dudak ballansın

Geliver, geliver

Aslan yarim gel gel...

 

Bağ ayrı bostan ayrı

Ayrıldım dosttan gayrı

Geliver, geliver

Aslan yarim gel gel

 

Şu avludan şu avluya yol gider

Hanımlara deste deste gül gider

Geliver. geliver aslan yarim gel gel

Geliver, geliver gostak yarim gel gel

 

Gök Karga Zeybeği

17.ve 18. yüzyıllarda Anamur beyliği ile, Kuzeyde şu an Karaman iline bağlı Ermenek beyliği arasında sınır çatışması varmış. Nedeni ise Taşeli platosundaki yaylalardaki otlakların verimli olmasıdır...Koyun ve keçi otlatırken çobanlar birbirine düşerler, beyler birbirleri ile çatışmaya girerlermiş.. İki beyliğin ileri gelenleri bu işin böyle olmayacağına karar verirler ve bir araya gelerek bir anlaşma yaparlar...Ayın gün batımında görüldüğü gece ilk horoz öter ötmez yanlarında bulundurdukları tanık olarak birer temsilci ile beraber hem Anamur'dan, hem de Ermenek'ten yola çıkacak Yörük göçleri yaylada buluşacaklar ve ilk buluştukları nokta artık iki beylik arasında sınır olarak kabul edilecektir.                  

Anlaşma yapılan gün gelir...Anamur'dan kalkacak olan yörük obası, o akşam yatsından hemen sonra meydanlarda ateş yakarlar, eğlenceler düzenlerler..Şamataya ve ateşin aydınlığına kanan iki acemi horozu erkenden öttürürler...Tanıklar bu işi çözümleyemezler..Develere, mayalara yükler yüklenir... üzerlerine ala kilimler atılır,böğür çanları takılır.. çobanlar sürülerini yola sürerler ve sarp Toros dağlarındaki yaylalara doğru yola koyulurlar... Azıkları(yemek) bellerinde, kavalları ellerinde, türküleri dillerinde Pınarlar geçilip gölgeler uzamaya, develer terlemeye başlayınca Kuruağaç mevkiinde yükler indirilir, oğlaklar süt emdirilir, uşaklar çiğdem çeker...

Obanın güzel kızlarından biri bu konaklama sırasında kar suyundan sulanan yavru bir Gök Kargayı çok sever, adeta bu kuşa aşık olur...İllaki ban kuşu tutun der...Kızın gözüne girmek isteyen genç delikanlılar da kovalaya kovalaya kuşu tutarlar ve kafese koyarak kıza verirler.

Hayvanlar soluklanıp, çocuklar biraz dinlendiğinde yükler tekrar yüklenir devlere, mayalara, düşülür yollara...Ermenek'e yakın Kazancı'ya gelindiğinde Beyin karısı"çok yoruldum biraz konaklayalım" der ve eşini kıramayan bey, göçü burada durdurur ve yükleri indirtir.Az sonra Ermenek'ten yola çıkan göç gelir,selam alınır selam verilir dostça kucaklaşılır... Eğlenceler yapılır, yenilir içilir...Güzel kızın kafesindeki Gök Karga için türküler söylenir, oyunlar oynanır..Ve böylece iki beylik arasındaki sınır belirlenir..bundan böyle de her iki beylik diğerinin otlaklarına girmez..

Oyunu bölgede sadece erkekler oynamaktadır. 9 zamanlıdır. .Oyun incelendiğinde, zıplamalar ve sekmeler mevcuttur.Bu hareketler ise oyuna adını veren kuşun kaçışını, aynı zamanda da kuşu yakalamaya çalışan gençlerin hoplama ve zıplamalarını sembolize eder...Çok daha önemli bir özellik ise, oyundaki 6 sayıdan oluşan temel figürde erkeklerin 5. sayıdaki ellerini birbirine vurarak yaptıkları hareket ise yine kuşu yakalamaya çalışırken ellerini çırptıklarını, ellerini vurarak kuşu kovaladıklarını anlatır..Figürler incelendiğinde oyundaki anlatılmak istenen olay apaçık gözükmektedir.

Aman gök gargayı

Çocuk gök gargayı

Kuruağaçta tuttular vay vay

Tuttular hey, hey

 

Aman çıkabilsem

Çocuk çıkabilsem

Şu yokuşun başına vay vay

Başına hey hey..

 

Amanın gitme deyi

Çocuk gitme deyi

Yar boynuma sarıldı vay

Sarıldı hey..

 

Aman tuttular da

Çocuk tuttular da

Dar kafese kattılar vay vay

Kattılar hey hey..

 

Aman yeni girdim

Çocuk yeni girdim

Onüç ondört yaşına vay vay

Yaşına hey hey..

 

Aman inebilsem

Çocuk inebilsem

Şu yokuşun dibine vay vay

Dibine hey hey

 

Aman çıkabilsem

Çocuk çıkabilsem

Şu yokuşun başına vay vay

Başına hey hey..

 

Aman gide gide

Haydi gide gide

Yol başıma dikildi vay

Dikildi hey..

 

Aman yeni indim

Çocuk yeni indim

Eniş değil, düzüne vay vay

Düzüne hey hey...

 

 

Güzeller Güzeli

Eskiden yapılan eğlencelerde yaşlı-genç, kadın-erkek herkes katılırmış. Acısını sevincini, sevgisini, öfkesini ayaklarına, vücudunun ahengine döken yiğitlerin, kızların en iyi oynayanına Güzeller Güzeli denir, onlara türküler yakılırmış. Bu türkünün de yine düğünlerde çıktığı söylenmektedir.

Güzeller güzeller aman aman

Nerde gezerler, aslanım ben yandım

Eşim eşim gel gel

Uğrun uğrun gel

Can yoldaşım vay...

Nerde düğün bayram aman

Orda gezerler, aslanım ben yandım

Eşim eşim gel

Uğrun uğrun gel gel

Can yoldaşım gel

 

 

Gök Çukur

Gökçukur, yayla göçleri sırasında yörüklerin konakladığı Anamur'un kuzeyinde bir düzlüktür.Biraz yukarısında beylerin konağı olan Beykonağı vardır. Göç sırasında bu yerde konaklayan yörükler, kendi aralarında eğlenceler düzenlerlermiş. Bu eğlencelerde bir yiğit, genç bir kıza aşık olur. Bu kızın ismi ise Durdu dur. Ancak bu kız genç delikanlıya karşılık vermez. Genç ise içini türkülere döker...

 

Gökçukura giderken

Düğünde bayram ederken

Bir güzele vuruldum

Koyun da kuzu güderken

 

Gökçukurun gedikleri

Şeker lokum yedikleri

Hiç aklımdan gitmiyor

Durducuğun dedikleri

Gökçukurun katıranı

Çoltumunda(*) oturanı

Beşyüz altın vereceğim

Durducuğu getirene

 

Gökçukur'da dut bitmiş

Yapracığı gıt bitmiş

O gavurun kızcağızı

Beni de nasıl unutmuş

 

(*)çotum : ağaç dalının birleştiği yer

 

 

Sandım Sundum

Bu türkü ise evlilik öncesi hiçbir şeyden haberi olmayan iki gencin hikayesini anlatır. İlk 3 dörtlüğü kız okumakta, son iki dörtlüğü ise erkek okumaktadır...

Şu yamaçtan bir atlı çıktı
Ah ne bileyim ben
Emmimin oğlu Rüstem 
Sandım sundum ben 

 

Bindirdiler ata 

Ah ne bileyim ben

Kendi atımızı

Sandım sundum ben

 

Diktiler de direği

Ah ne bileyim ben

Çadır da kuracak

Sandım sundum ben

 

Altı ay sonra karnı şişti

Ah ne bileyim ben

Kabak ta yemiş

Sandım sundum ben

 

Dokuz ay sonra bir şey çıktı

Ah ne bileyim ben

Tavşan da (*)göceni

Sandım sundum ben

 

(*)göcen : yavru

 

Koyun Okşaması

Bu türkü uzun hava formundadır. Ancak ezgi aralarında hızlı bölümleri de bulunur. Yörede tek keman veya Kabak Kemane ile çalınarak okunur.

Yayla göçü sırasında bekar olan bir çobanın koyununu sağacak bir kız ortaya çıkmamış.Sebebi ise bir kız, bekar bir çobanın koyununu sağarsa o kıza görücü gitmezmiş. Yani evlenemezmiş. Çobanın koyunlarının sağılma zamanı geldiğinde koyunları sağacak bir kişi bulunamadığından maniler söylemeye başlamış. O günden bu güne değim türkü olmuş dillerde....

 

Koyunumu güttüm güttüm de eğriğine(*) abam yatırdım

Abılası sağdı da ben sütünü getirdim

Meleme mor koyunum da ben kuzunu getirdim

Yol ver başı dumanlı dağlar da bizde geçelim, geçelim hey

 

Evlerinin önü katıran torusu(*)

Dibinde yayılır da keklik sürüsü

On beş kızın içinde yokta seni sağan birisi

Meleme mor koyunum da ağlattın sen bizi...

 

Leblebici

Anamur yöresi Halk oyunlarının babası olarak tabir edilen, oyunların derlendiği ana kaynak kişi olan ve ARAP ŞAKİR adıyla anılan Şakir ŞEN tarafından oynanan bir oyundur. Oyun  tek kişiliktir. Düğün ve eğlencelerde izleyicileri güldürmek için oynanırdı. Oyuncu oyundaki sözlere göre elindeki kap veya kafasındaki şapkayı, kepi eline alarak ve çeşitli yüz mimiklerini de içine katarak oyunu oynar.

Leblebi koydum tasa

Doldurdum basa basa

Ah bici bici leblebici

Seni beni aldatan meyhaneci

 

Leblebinin irisi

Yaktı da beni birisi

Bici bici bici bici leblebici

Seni beni aldatan meyhaneci

Leblebiyi kavuram

Ah dumanını savuram

Bici bici bici bici leblebici

Seni beni aldatan meyhaneci

 

Haydi gidelim bize

Nelerde yedirem size

Ah bici bici bici leblebici

Seni beni aldatan meyhaneci

 

 

İnce Çayır

Anamur'un merkezinde veya çevre dağlık köylerinde yaşayan halk, yazı Toros dağlarındaki yaylalarda, Kışı ise sahil adını verdiği merkezdeki veya köyündeki evinde geçirmektedir. Doğal olarak ta hem yayla da geçici olarak ikamet ettiği evcik tabir edilen evi hem de köyündeki evi olmak üzere iki tane evi vardır. Köyündeki tarlasında ise yaz aylarında yetişen meyve ve sebzelerine de bakmak zorundadır. Doğal olarak ta bir kişinin bu ürünlere ve eve bakmak üzere sahilde kalması gerekmektedir.

İşte bu türkü, baharda yavuklusu yaylaya giden bir delikanlının öyküsünü dile getirmektedir. Kendisi yaz sıcağında Anamur'dadır, yavuklusu ise Çakıroluk yaylasındadır. delikanlının ailesi ise kızı almak istememektedir. Tüm köylü de aynı görüştedir. Genç yalnız kalmıştır. İçindeki ayrılığı ince çayır türküsünde dile getirir...

 

İnce çayır biçilirmi

Sular soğuk içilirmi amman

Ağam ben yandım paşam ben yandım

Üç köyün içinde yalınız kaldım

 

Ezme ile ezme ile

Yar bulunmaz gezme ile amman

Ağam ben yandım paşam ben yandım

Üç köyün içinde yalınız kaldım

 

 

Mengi (Semah)

Anamur halk oyunları müzikleri ve kostümlerinin derleme yerlerinden biri de yakın köy olan Kaşdişlen köyü'dür. Bu köyde genel olarak Tahtacılar yaşamaktadırlar. Kendine özgü bir oyunu olan, adından da anlaşılacağı üzere bir samah türüdür. Bu oyunu adı geçen köyde günümüzde bile görmek mümkündür. Herhangi bir törende yaşlı olsun genç olsun, kadınlar ve erkekler samah oynarlar. Oyunun özelliği halka şeklinde oynanmasıdır.Halkada bir erkek, bir kadın sıralı şekilde dizilirler. Oyundaki her harekette ve dönüşte bir kadın başka bir erkekle, diğer erkek te başka bir kadınla karşılıklı dönüşler yaparlar.

Oyunun önemli bir özelliği ise, müziğe eşlik eden davulun diğer tüm oyunlarda el ile çalınması, ancak Samah oyununda ise davulun tokmak ve çubukla çalınmasıdır.

 

Camilerde ezan okunmaz oldu

Çeşmelerden abdest alınmaz oldu

Sinem ören derler aslı bulunmaz oldu

Sinem ören de derki gönül eğlemez..

Şah Ali'm şah...

Camilerin muşambası söküldü

Ahir oldu temelinden yıkıldı

Bugün pazar günü canım sıkıldı

Sinem ören de derki gönül eğlemez...

Şah Ali'm şah...

 

 

Ham Çökelek

Türkünün ve oyunun Anamur'da anlatılan hikayesi şöyledir: Anamur'un uzak köylerinde yaşamış olan Gerali,herkesçe sevilen sayılan bir yörük yiğidi imiş. Gördüğü bir haksızlık üzerine kendini ortaya atmış ve bir müddet eşkıyalık hayatı yaşamış. Bu yaşantısı bile sevilmesine sayılmasına engel olmamış. Çünkü haklının yanında, haksıza karşı bir eşkıyalık yapmış.

Anası, babası acaba oğlumuz eşkıyalığı bırakır da dürüst bir hayat yaşar mı düşüncesi ile Gerali'yi evlendirmek isterler. Ana ve Babasının bu istekleri doğrultusunda Gerali bir kızla evlenmiş. Evlendiği ilk kızın adı Hediye'dir. Bu evlilikten bir müddet sonra Gerali, Hediye'nin üstüne bir kız daha alır. İkinci eşinin adı da Dudu dur. Gerali, bir zaman iki eşiyle de gayet mutlu bir şekilde yaşar gider. Zaman ilerledikçe şartlar değişir, yaşantı güçleşir. Hanımları geçindiremez olur. Birine bir şey alsa, diğeri daha fazlasını istermiş. Gerali iki eşine de dayanamaz ve içini türkülere döker...

 

Birine aldık bir edik(*)

Ötekine de alalım dedik

İki avrat aldıkta bir halt mı yedik

Geralim hey hey..

Geli geliver kız sekerek

Boğazına dursun hamçökelek

 

Gerali dedikleri de bir ala dana

Çekmiş bıçağı çıkmış meydane

Birinin adı Hediye,birinin adı Dudu'ya

Yandım iki avrat elinden hey

Geli geliver kız sekerek

Boğazına dursun hamçökelek

Avradın kötüsü kötüden kötü

Dolapta kokutmuş yüz dirhem eti

Başına düşürmüş sirke ile biti

Yandım kötü avrat elinden hey

Geli geliver kız sekerek

Boğazına dursun hamçökelek

 

Gır atıma binerim karlı dağlar aşarım

Canımı sıkmayın avratlar da

İkinizi birden boşarım

Yandım iki avrat elinden hey.hey

Geli geliver kız sekerek

Boğazına dursun hamçökelek

 

(*)edik : ayakkabı çeşidi

 

Çeşidim (Kullar Olam)

Gullar olam anam seni doğuran anaya 
Anaya vay vaay.... 
Süt verirler anam beşikteki sunaya aman 
Ah aman aman, çeşidimsim aman 
Çokça da içtim kafalarım duman

Yağmur yağar aman şemsiyeler ıslanır
Islanır aman....
Bir gün olur deli gönül uslanır aman
Ah aman aman, çeşidimsin aman
Çokça da içtim kafalarım duman