Abdülkadir Bulut

 

Sen Tek Başına Değilsin

Sen tek başına değilsin
Yağmurda koşan taylar gibi
Ve toprağı iyice kavrayan
Kökler kadar akranın var
Omuzlarında hayat ve şiir
Alınterinden bir yürüyüş

Sis örtse de alnını bazan
Dalına göre konsa da kuşlar
Kalem seni arkalıyor boyna
Gülü saklayan yaprak
Ve kızartan toz

Çok alışkın acılı yanın
Güneşte bozaran yavşanların
Islaklığına

Ellesen yorgun bir buzağıyı
Sırdaşın olur senin yiğidim
Mapusane günlerinde görüşmecin
Çünkü adaşların da uğurlandı
Sen tek başına değilsin
Omuzlarında hayat ve şiir
Alınterinden bir yürüyüş

Sen tek başına değilsin

 

Gözyaşları da çiçek açar

Ellerimi dokunduğum her yerde
Çığlık çığlığa kıvranıyor hayat
Ve ölen arkadaşların giysilerini
Bir kere daha dürüp koyuyor analar
Çamaşır sandıklarına
Gözyaşları da çiçek açar

Bugün yurt yeri olsa da acılara
Kayaların en sarp yerlerindeki
Kırlangıç yuvalarını andıran alnın
Bir gün terli bir gelecek uçuracak
Sabahlardan akşamlara kadar
Gözyaşları da çiçek açar

Ansızın oyuna başlayan çocukların
Sesleri kadar canlı ve huylu
Sevinçleri kadar taze ve acemi
Bir duruş kuşatır seni o zaman
Gözyaşları da çiçek açar

Başını dayadığın ağaç dalı
Bak hafifçe eğildi toprağa doğru
Uyuyan bir çocuğun soluk alışını
Dinler gibi kendini vererek
Yaklaş yüzünü örse de acılar
Boynundan ter boşalan herkese
Gözyaşları da çiçek açar

Yaklaş, yüzünü örse de acılar
Ve nasıl yakalarsa toprağı kök
Suları renk, dalları kiraz
Sen de öyle yakala hayatı
Yürü kol kola canıma değsin
Gözyaşları da çiçek açar

 

Direniş Günlerinin Şiirleri


I

Şu günlerde güpegündüz
Genç bir sözcükle beraber
Öpmek istiyorsun hayatı
Alnının ortasından

En güzeli yürüyorsun
Alibeyköy'ün az ilerisinden
Direniş günlerine doğru
Gül oluyor göğsün
Kokluyorsun

II

Senin bu haklılığına
Bir yara yeri gibi yüzünde
Taşıdığın Halep çıbanının
İzi bile farkında

En güzeli yürüyorsun
Yanında umudun inancın
Güzel günlere bakarak
Çürük bir kavun gibi
Taşımamak için alnını

 

Direniş Günü

Senden şiirler okur oldum
Direniş günlerini göreli beri
Alibeyköy'de ve çamur üstünde
Bir fışkın gibi süyerken umut
Ve bir muska gibi
Muşambalanırken

Senden şiirle okur oldum
Belime hızlıca soktuğum gül
Esmer bir arkadaşa benzeyeli
Ve üstündeki el beresine
İyice inanalı

Senden şiirler okur oldum
Direniş günlerini göreli beri
Yürüyeli beri köklerin ucuna
Bir kalem kadar akan su
Ve bir çamur tadında olan
Kelime

 

Ülkemin Şiir Atlası

III

Ben aradığım her şeyi yana yakıla aradım
Kaygılar taşıdım mutlaka bulmalıyım diye
Ama kaldırdığım her taşın altından
Çıka çıka bir yığın böcek çıktı
Kimisi deliklerine kaçtı, kimisi üstüme ağdı

Yol günlüklerine geçti attığım adımlar
Çocukken boynunu kopardığım kuş yavruları
Düşlerimde yolumu kesip bir bir gözlerimi oydular
Ve eğdiğim fidanlar büyüyüp gelişince
Gövdeleri tabutuma birer tahta oldu

Sulara bıraktığım hüsnüyusufların
Yan yatıp suyun üstünde durması gerekirken
Hepsi de dibine çöküp gitti bir bir
Demek ki her şeyin bir derinliği var
Demek ki her şey biraz da derinliktir

Daima ayrılıklar üretti benim yürüyüşlerim
O yüzden adı ayrılık olan bir çiçektir
Şimdi benim avuçlarımdaki çizgiler
Oysa eskiden alçalan bir kara kırlangıcın
Kuyruğunun duruşuydu.

XLVI

Bilirim incelik ister marifet ister
Arkadaş seçmek de yar seçmek kadar
Çünkü göreceğin küçük bir ihanet bile
Adama evlat acısı gibi koyar

Düşün ki içini döktüğün, sırlarını verdiğin
Seninle birlikte aynı ufka alın dayamış
Birlikte saklanmış, birlikte yatmış birisi
Bakmışsın ki günün birinde ayrılıp gitmiş

Aslında bir su damlası kadar hafiftir insan
Bir söz kadar uçucu, bir reyhan kadar yabani
Ve kırlangıçların gözleri kadar ürkek
Eğer cesaretle doldurmamışsa kalbini

Bilirim oldum olası incelik ister
Arkadaş seçmek de yar seçmek kadar
Çünkü gün gelip çıkarıp öfkeni vereceksin
Ve yurduna dair taşıdığın güzel şeyleri


XLVII

Yürüdüğüm yolları deftere yazmayı
Günlük tutmayı bağırıp çağırmayı
Ve hayatım üstüne haberler çıkarmayı
Bir marifet sayıp kendimi ele verdim

Bir damla suyun bile ağırlığını düşünmedim
Ama taşı toprakla toprağı çamurla kıyaslayıp
Taşıdığım düşüncelerin sözlere dökülüşüne
Bir anlam veremeden çekip gitmedim

 

Yakımlar

15.

Bir kar yağışıydı endamın
Kuşların göğsü gibi sıcak
Alnından beyazlıklar havalanırdı
Sana yakın, bana uzak
 
Görünürdü boğazından geçerken
Siyah üzüm, mor dut
Oyuğuna kapattım ellerimi
Bırakma öylece tut
 
Alnından beyazlıklar geçerdi
Islak taylar gibi serin

 

Hoşuma Gider

Hoşuma gider
Elinde çay bardağı
Güneyde bir köy evinin
Üstü çinkolu balkonundan
ve yağmurlu havalarda
Dağlara bakan birisinin
Duruşu

Hoşuma gider
Her gün sokaklarda
Uzuneşek oynayan çocukların
Avuçlarına tükürerek
Koşmaları

Hoşuma gider
Çiçeği burnunda aşıkların
Bir okul sonrasında
Koltuklarına sıkıştırarak
Ciltleri bozulmuş kitapları
Ve ürkek bir tavşan gibi
Aşklarını, acılarını
Elleriyle bastırarak
Yürümeleri

 

Onun Eşkali

Artık senin eşkalin nasıldı diyemem
Bakma sen öyle bilmezden geldiğime
Yoksa tuttuğum her çiçeğin sapından
Sular boşalırdı üstüme

Gidip görmek kısmet olmadı ama
Kaç kez açıp açıp baktığım olmuştur
İmsakiyeli cep takvimlerindeki haritalara
Öyle ki hemen hemen her seferinde
Pusuya düşürüldüğün denizin uğultusu
Boynuma dolanacakmış gibi olsa da

Üflesem kabarır taşar mı acaba
Baktığım her deniz, bildiğim her nehir
Ve bir şiir olup ağar mı dersin göğsüme
Yerine getirilen her sözdeki güzellik
Öyle hiç bakmadan boyuma posuma

Artık senin eşkalin
Su dibinde duran bütün taşların
Sulara verdiği yeni bir renktir
Kıpırdar bir halkın yüzünün altında
Andırarak çavdar çiçeklerini
Artık suların da bir eşkali vardır

 

Kalemözü

Bir yer adıdır şimdi
Yalçın Dağı'nın oralarda
Kalemözü
Ve tüfek memesine benzer
Bir de yere düşürülmüş
Bir kırlangıç yuvasına
- kalemi bileli beri
  Şiiri arkalar gördüm

Bir süyüm sudur aslında
Çıkarken toprağın içinden
Bir çocuk parmağı gibi
İnce buharlar bırakır
Gökyüzüne ve toprağa
- İslaklığı Kalemözü'nün
  Şiire yol açar

Bu durumuyla Kalemözü
Yeni bir gelenek sayılır
O yüzden çocuklara çeker
Ve duyarlı oluşu bile
Azımsanmaz hiç oralarda
Türkülere de konu olmuşsa
Kurşuna çalan rengi

- Sevdası kuşlarınkine yakın
  Ve mevsimine göredir

Yataklık etmiştir özgürlüğe
Kuşlara ilkyaz gelince
Ve ozanın elindeki kaleme
Gurbet bulmuştur boyuna
Çünkü yer yer adıdır
Kalemözü
- Yiğide saklı durur
  Dağların toy olanları

Sessizlik eski bir töredir
Ayrılıklarla başlar ilkin
Gece de inmişse Kalemözü'ne
Kına günleri ansılanır
Elin ortasında kan
Gibi bir uygarlık
- Türküyle girilir geceye
  Bir de şiirle

Bir yer adıdır Kalemözü
Anamur'un az ilerisinde
Güneşin ve umudun altında
Bir damar gibi vurur olur
Toprağın derisine
- Güzün getirdiği yağmura
  Sabanla varılır

Ey suları taşıyan toprak
Omuzların senin ne yaman
Ve ne kadar da sarkık
Bir dişi şahan duruşunda
Ve avına ayarlı
- Kuşlar havalanınca
  Gökyüzü eskiyebilir

 

Oyuncakçı Amca

Oyuncakçı amca,
Ne çok oyuncakların var;
Top, tank, tüfek, tabanca...
Gövdem titriyor,
Onlara bakınca!

N'olursun oyuncakçı amca,
Bundan böyle bizlere,
Oyuncak tüfekler yerine,
Ak yelkenli bir gemi,
Bir de süslü bebekler getir,
Unutma emi?

Sonra oyuncakçı amca,
Senden aldığım tüfekleri,
Bozarak onlardan kuş yaptım,
Bana kızmazsın değil mi?